Psikolojik zihinlilik, soyut bir süreci temsil eder, doğrudan gözlemlenmesi mümkün olmadığından tanım açısından karmaşıktır.
Psikolojik zihinlilik kavramı, ilk olarak 1973 yılında Appelbaum tarafından ortaya atılmıştır. Bu terim, bireylerin düşünceleri, duyguları ve eylemleri arasındaki ilişkileri gözlemleyerek, deneyimlerinin ve davranışlarının anlamlarını ve nedenlerini anlama yeteneğini ifade etmektedir (Nyklíček ve Denollet, 2009).
Psikanalitik bir bakış açısıyla psikopatolojiye odaklanan McCallum ve Pipper (1990) psikolojik zihinliliği dinamik (intrapsişik) bileşenleri belirleme ve bunları bireyin zorlukları ile ilişkili düşünme yeteneği olarak tanımlamıştır (Grant, 2001).
Grant (2001) psikolojik zihinliliği bir üstbiliş olarak tanımlamış ve “bireyin kendisinin ya da diğerlerinin nasıl ve neden o şekilde davrandığını, düşündüğünü ve hissettiğini sorgulamasına dönük duygusal ve zihinsel bir yatkınlık” olarak ifade etmiştir. (Denizli vd., 2016).
Bir kişi (kadın veya erkek olsun), duygulara erişebiliyorsa, yeni fikirlere açıksa, kendini ve başkalarını anlamaya istekliyse ve kendisinin ve başkalarının davranışlarının anlamı ve motivasyonuyla ilgileniyorsa, psikolojik zihinli olarak kabul edilir (Rai vd., 2015).
Psikolojik zihinlilik birçok terapist tarafından, başta psikanalitik psikoterapi olmak üzere, çoğu psikolojik terapi biçimi için temel bir ön koşul olarak kabul edilir.
Özellikle psikoterapi uygulaması, terapistlerin erken dönem deneyimlerini, anılarını ve duygularını sürekli olarak yeniden harekete geçirmeye hizmet ettiğinden psikolojik zihinliliğin terapist tarafından kullanılması ve başkalarına yardım etmedeki etkinliği, terapistlerin bu yeteneklere sahip oluşu ile terapide bunu kullanma arzusunu arttıran bir faktör olarak görülmektedir (Farber,1985).
Ayrıca, psikoterapist olmanın olmazsa olmaz koşulunun psikolojik zihinlilik düzeyi ile karakterize edildiği varsayımı da yapılmaktadır (Manley, 1999). Psikoloji alanında akademik ve profesyonel performansın tutarlı bir yordayıcısı olan bu nitelik geleceğin psikologlarının başkalarını anlama, hastaların mahremiyetleri, güdüleri ve deneyimlerine karşı duyarlılık ve ilgileri üzerinde çok önemli olumlu değişikliklere yol açtığı belirtilmiştir (Pitariu, Iliescu, Tureanu ve Peleaşa 2006).
Terapistin psikolojik zihinliliğinin yüksek oluşu ile etkili psikoterapi uygulamasına katkıda bulunabilmesi birbiri ile ilişkili kabul edildiğinden (Wolitzky ve Reuben, 1974) psikolojik zihinlilik psikoterapide gerekli olan yetkinliklerden biri sayılır.
Farber (1983), çoğunluğu psikodinamik yönelim ile çalışan 60 psikoterapistten oluşan bir örneklem üzerinde yaptığı bir çalışmada uygulamaları sırasında terapistlerin giderek daha fazla psikolojik zihinliğe sahip oldukları, kendilerinden emin ve farkındalık düzeylerinin arttığını bulmuştur. Yine ilgili başka bir çalışmada, bir meslek olarak psikoterapiye ilgi duyanların zaten psikolojik olarak düşünmeye eğilimleri olduğunu ve bunun mesleki eğitim ve uygulama nedeniyle arttığını öne sürmüştür (Farber, 1983).
Psikolojik zihinlilik, terapide kalım ve terapötik çalışmaya katılım ile anlamlı derecede ilişkili bulunurken terapi sonucu ile ilişkilendirilmemiştir (McCallum ve Piper,1990;1997). Psikolojik farkındalığın uzun süreli terapi ile gelişebileceğini ve farklı terapi biçimleri için faydalı bir seçim kriteri olabileceğini öne sürmüşler ve kişinin kendisine karşı psikolojik olarak duyarlı olma becerisinin başkalarına karşı psikolojik olarak duyarlı olma becerisinden daha zor olduğunu ifade etmişlerdir. Genel olarak, psikolojik farkındalığın sağlıklı bir özellik olduğunu, kişinin kendisi ve başkaları hakkında daha fazla iç görü sahibi olmasına ve kişinin olumlu ve olumsuz yönleri arasında daha fazla denge kurmasına yol açtığını düşünmektedirler.
Conte, Buckley, Picard ve Karasu (1995) tarafından yapılan bir çalışmada kişinin herhangi bir psikiyatrik bozuklukta da psikolojik zihinliliğe sahip olabileceği, kendini ve başkalarının duygularını anlamaya istekli, yeni fikirlere açık olabileceği dolayısıyla da psikolojik zihinliliğin hastaları psikopatolojiden korumadığını aksine tedavi sonucunu iyileştirmede işlevsellik gösterdiği bulunmuştur (Beitel ve Cecero, 2003).
Psikolojik zihinlilik, klinisyenler tarafından dinamik yönelimli psikoterapi ile tedavi edilen hastalar için önemli bir özellik olarak kabul edilmektedir. Terapi sürecinde terapötik ilişkinin yaratılması için yeterli olmasa da terapötik ilişkiyi güçlendirmeye yardımcı olduğu bilinmektedir (Conte, Ratto ve Karasu, 1996).
Conte, Ratto ve Karasu (1996) tarafından yapılan bir araştırma sonucuna göre ise yüksek psikolojik zihinlilik ve devam edilen terapi seanslarının sayısı arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur (Conte vd.,1996). Dolayısıyla terapi görme süresi arttıkça psikolojik zihinlilik de gelişecektir.
Psikiyatrik bir örneklemde psikolojik zihinlilik ve psikoterapi sonrası semptom azalması konulu bir araştırmanın sonucuna göre, terapinin başlangıcındaki psikolojik zihinlilik ile anlamlı bir ilişki bulunamasa da terapi sürecinde psikolojik zihinliliğin iç görü boyutundaki artışın psikolojik semptomların çoğunda azalma sağladığı bulunmuştur (Nyklíček, Majoor ve Schalken, 2010).
Özetle psikolojik zihinlilik gelişebilen bir özellik olup terapistin sahip olduğu önemli yetkinliklerden biri olarak görülmekte, terapi sürecinde olumlu etkiler yaratmaktadır. Dolayısıyla hem terapist hem danışan açısından terapideki önemi yadsınamayacak kadar büyüktür.
Referanslar:
Yavuzarslan, B. (2023). Klinik psikologların zihinselliği; Anne baba tutumları, psikolojik zihinlilik ve empati düzeyi arasındaki ilişki (Master’s thesis, İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü).
Bir yanıt yazın